28 Şubat 2019 Perşembe

Kazanın doğurduğuna inanıyoruz da öldüğüne neden inanmıyoruz?

Size biraz İlayda'dan bahsedeyim.

İlayda tatlı, enerjik, eğlenceli, komik, mutlu, keyifli, hayattan zevk almayı bilen büyük gözlü bir kız çocuğudur.

İlayda güçlü, kendine yeten, ne istediğini bilen, yaptığı şeyin peşinde koşan, istediğini alan bir kadındır.

İlayda dünyanın en normal insanıdır aslında.

İlayda kırılgandır bazen. Bazen canı sıkılır. İçinden hiçbir şey yapmak gelmez. Kendini tamamen yemek yemeye adar mesela ya da dizi izlemeye. Kimseyle konuşmak istemez. İlayda huysuzdur. Hem de öyle bir huysuzdur ki karşısındakini hayattan bezdirir. İlayda'nın egosu yüksektir mesela. Her zaman her lafı, her durumu kaldıramayabilir. Bazen kendini çok çirkin hissedebilir. Bazen öyle saçma bir şeye kapris yapar ki boğmak istersiniz İlayda'yı. Bazen çok konuşur ve saatlerce kendinden bahseder. Bazen hiç konuşmak istemez, dinlemez de hatta.

İlayda insandır kısacası.

Şimdi gelelim esas konumuza. Geçen hafta tedavimin ikinci kısmı için yeniden hastaneye yattım. İkinci kür terapimi aldım. Biraz daha ağır bir terapi gördüm. Zamanım uyuklayarak, yatarak, olabildiği kadar huysuz olarak geçti.

Bir sürü de mesaj, tepki aldım. İyi misin? Her şey yolunda mı? Bir sıkıntı mı var? Bir anda beni memnun etme çabasıyla doldu ortalık.

Bu çabayı anlamakla birlikte açıklama yapma gereği duydum. Benim sürekli uyuyor olmam kötü bir şey değil. Huysuzlanmamda bir sıkıntı yok. Bu, benim kötü olmam ve pışpışlanmaya ihtiyacım olması demek değil. Aksine normal davranılma ihtiyacı; çünkü ben zaten çoktan yol verdim AML'ye biliyorsunuz ki. Değerlerim mis gibi. Yaşamayı da en az ilk tedavi sürecimdeki kadar çok seviyorum hala. Hatta her geçen gün daha da çok seviyorum. Hepimizin içi rahat olabilir.

Şu an normal hissetmek istiyorum sadece. Mesela biriyle konuşurken sürekli benim nasıl olduğumdan bahsetmek istemiyorum. Dışarıda bir kahve içiyor olsaydık ne konuşurduk? İkimiz de günlük hayatımızdan bahsederdik, değil mi? Bir mutluluğumuz, heyecanımız, derdimiz varsa paylaşırdık, dedikodu falan yapardık mesela. Hah, işte onu yapabilelim istiyorum ben.

Şöyle ifade edeyim. 2 aydır ben kendi rutin hayatımdan kopuk yaşıyorum zaten. Kendi evimde, kendi yatağımda uyumuyorum. Kendi şehrimde bile yaşamıyorum. Arkadaşlarımla yüz yüze görüşmüyorum. Provam yok. Oje sürmüyorum. Makyaj yapmıyorum. Saçım yok. Sadece pijama giyiyorum mesela. Şıkır şıkır giyineyim de bir gece dışarı çıkıp canlı müzik dinleyeyim diyemiyorum. Sahneye çıkamıyorum. Kendim çıkamadığım gibi oyunumun bensiz oynamasını takip etmek zorunda kalıyorum. Kısacası zaten rutin hayatımdan olabildiği kadar uzağım. Bu nedenle rutin hissettirecek muhabbet istiyorum hayatımda en çok.

Bu benim kötü ya da hasta olmamdan değil, insan olmamdan kaynaklanıyor. O yüzden inanın ki gayet iyiyim; çünkü insani hislerdeyim ve aslında süreci benim için kolaylaştıran ya da rahatlatan şeylerden bir tanesi de bu zaten.

İlk tedavi sürecinde daha enerjiktim, evet; çünkü öyleydim. Öyle olmak için zorlamamıştım. Öyle olmuştum. Şimdi de daha enerjik olmak için kendimi zorlayamam; çünkü o kadar enerjik değilim. Benden öyle olmamın beklenmesini de gerçekçi bulmuyorum. Milyonlarca parametre var. Terapi daha ağır olduğu için olabilir, regl olamadığım için olabilir, arada evci çıkıp yeniden geldiğim için olabilir, hayatımı özlediğim için olabilir, kateterim daha sert olduğundan kendini hissettirdiği için olabilir, hiçbirinden olmayabilir de. Nedense neden. Sadece kabul ediyorum ben o duyguyu; çünkü adı üstünde bu bir duygu. Tüm duygular geçici. Sadece geldiği gibi yaşıyorum ben şu anda. Yarın bir bakmışsınız yine bir sürü acapella videosu hazırlamışım, resimler yapıyorum, şarkılar söylüyorum. Olamaz mı, olabilir? Yeter ki onun da geçici olabileceğini bilelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder