8 Şubat 2019 Cuma

Bir AMeLe'nin Günlüğü vol.1

Lösemi olduğumu sindirdiğimden beridir (teşhisin 3. gününden beri falan yani) durumla dalga geçiyorum. Baya bir komiklikler şakalar halindeyim. Yakın arkadaş çevremle baya zehirli espriler döndürüyoruz. Ayrıca hastanede çok komik şeyler yaşanıyor ben böyle yaklaştıkça. Çok eğlenceli bir hal almaya başladı bizim hastane maceramız. Doktorlar ve hemşireler de aşırı kafalar. Onlarla da çok eğleniyoruz. Buradaki hikayeleri ayrıca not alıyorum. O hikayelerle ilgili başka planlarım var. O yüzden buradan şimdilik paylaşmayı düşünmüyorum; ama paylaşmak için çıldırıyorum. =)

İnsanlar da ekstra hassas oluyorlar böyle durumlarda. Bir cenaze ortamı varsa, biri ciddi bir hastalıkla mücadele etmekteyse, vs gibi durumlarda insanlar ne yapacaklarını bilemiyorlar bazen. Arasam mı aramasam mı ikilemi yaşıyorlar. Ya konuşmak istemiyorsa, ya üzersem, ya ne diyeceğimi bilemezsem gibi kaygılar yaşıyorlar. Bu kaygılar karşıdaki kişiye göre çok yerli de olabilir tabii ki; ama benim durumumda biraz yersiz kalıyor. Hatta telefonla görüştükten sonra herkesten duyduğum ilk cümle "sesin ne kadar güzel geliyor, rahatladım konuşunca" oluyor. Bir de üstüne espri yaparsam hastalıkla ilgili ardından da şu cümle geliyor: "Bir sürü espri geliyordu aklıma, durduruyordum; ama sen lök diye geyiğe çevirince rahatladım. Espri iznimiz var mı?"

İstediğim o zaten. Ben bu hastalıkla savaşmıyorum. Benim yaptığım şey savaş değil. Benim yaptığım şey bu hastalığın benim başıma gelme sebebini keşfetmek, dersimi çıkarmak ve sonrasında da onu sağlıkla hayatımdan göndermek. Bu süreci de her zaman yaptığım gibi hayatla dalga geçerek, biraz sarkastik yaklaşarak geçirmeyi tercih ediyorum. Boşuna İlotar demedik. Keyif hayattaki amacım. Her şeyden keyif almaya bakıyorum şu anda. Bu durumdan da. Ben keyif aldıkça iyileşiyorum. Hayatımda kendime bu kadar vakit ayırabildiğim hiçbir dönemim olmamıştı çooook uzun zamandır. Hayatla boğuşurken, "off biraz boş vaktim olsa da götümü devirsem" dediğimiz anlar var ya, hah işte o an şu an benim için.

Bazen soruyorlar hastanede günümün nasıl geçtiğini, sıkılıp sıkılmadığımı. Sonuçta neredeyse bir aydır dokuz metrekarelik bir odada annemle birlikte yaşıyoruz ve koridora dahi çıkamıyorum ben. Çok sıkılıyor olmam gerekir, değil mi?

O kadar sıkılmıyorum ki. Sürekli yapacak bir şeyler oluyor. Bir kere nereden baksan her gün defalarca hemşire, doktor, hasta bakıcı, temizlik personeli geliyor odaya. Onlarla ister istemez iletişim kurmaya başlıyorsun. Kimisinin ailesi hakkında bir şeyler öğreniyorsun, kimisinin hangi dizileri sevdiğini öğreniyorsun. Bir de biz sürekli annemle komikli şakalı takıldığımızdan onlar da öyle yaklaşıyorlar artık. Birlikte oldukça gülüp eğleniyoruz. Geri kalan zamanlarda bazen acapella videolar çekiyorum -ki bir dakikalık video yapmam bazen 2 saatimi alıyor. Bazen yazı yazıyorum, bazen meditasyon yapıyorum, bazen uyukluyorum, bazen annemle gıybete dalıyoruz, bazen dizi, film, vs izliyorum. Bazen sosyal medya çukuruna düşüyorum, o baya bir uzun sürüyor ve vakit nasıl geçmiş anlamıyorum. Normal bir zamanda bu durum beni ürkütür; ama böyle bir zamanda iyi geliyor. Sık sık çevremdekilerden mesajlar geliyor zaten ya da telefon görüşmeleri yapıyorum. Onlara cevap ederken de baya bir zaman geçiyor. Kısacası bir bakıyorum gün bitmiş. Dışarıda olanlara zaman nasıl geçiyorsa bana da öyle geçiyor burada. Belki daha bile hızlı geçiyordur; çünkü çoğunlukla sevdiğim şeylerle uğraşıyorum.

Ben şu an sanki spiritüel bir kampta gibiyim. Burası dinlenmek, arınmak, yeniden doğmak için bir kampmış da üç öğün yemek, oda temizliği, sağlık hizmetleri dahilmiş gibi. Böyle değerlendiriyorum süreci ve gerçekten de böyle oluyor. =)

Sizlerden de beklentim olabildiğince duruma böyle bakmanız. Birlikte durumun mizahını yapalım, sürecin faydalarını konuşalım. Çok daha eğlenceli. Çok daha keyifli.

Mizahla kalın!

1 yorum:

  1. Memiş Karakuş(eurasia)9 Şubat 2019 00:13

    Süpersin Ilayda abla ����

    YanıtlaSil