10 Ağustos 2013 Cumartesi

Sizin hiç en yakın arkadaşınız Amerika'ya gitti mi? Benim gidiyor.

Çok acaip bir his. En yakınındaki en uzakta. 12 Ağustos olacak ve Çido gidecek. En az 5 sene de orada olacak. Belki de hep.

Ben Ankara'dan İstanbul'a taşındım bundan yaklaşık bir sene önce. Tüm çevremden, sevdiklerimden uzağa gittim. Gereğinden fazla sosyal ve kolay adapte olabilen biri olduğum için uyum sürecim çok kısa ve rahat sürdü; ama ben ayda bir Ankara'ya gidiyorum zaten. Neredeyse her gün de konuşuyoruz Çido'mla, Bengi'mle; ama İstanbul'la Amerika bir değil işte.

3 ay önce ablasını, diğer yarısını kaybetti Çido. Zor dönemler yaşadı, yaşıyor. O zamandan beri biz fazlasıyla bağlandık birbirimize. Çok kenetlendik. Birbirimize kardeştik aslında zaten; ama daha bir güçlendi aramızdaki bağ. Artık zaten farklı şehirlerde olmamıza rağmen hep birlikte gibi olduk bir yandan da. Şimdi de gidiyor.

Biliyorum onun için en iyisi olacak. Çok da istiyorum gitmesini. İhtiyacı da var biliyorum da işte bazen bencil yönüm ortaya çıkıyor. Sarhoş olunca falan. Gitsin tabii. Ben gitmesin demiyorum, hobi olarak yine gitsin; ama özlemelik olacak hep.

Herkesin hayatında bir Çido vardır eminim. Yoksa da umarım olur. Kan bağınızın olmadığı biriyle kendi tercihiniz olarak böyle bir bağ, iletişim kurmak o kadar güzel ki. Ev hissini hep yaşamak gibi.

Neyse, çok seviyom işte.

kadın

Kadın. Çok güzel kelime. İşitsel olarak güzel, estetik olarak güzel, içerik olarak güzel. Bir tane kadın kelimesiyle çok şey anlatabilirsin. Dolu dolu.

Bir sürü kavram barındırır içinde. Dişilik, annelik, sevgililik, tanrıçalık, dostluk, doğallık, kıvraklık, güzellik, çocukluk, şefkat, güç. Zaman zaman kırmızı ruj, zaman zaman topuklu ayakkabı, zaman zaman da bitmişlik, kapris, tribal enfeksiyon.

Fakat ama lakin kadın son zamanlarda kadınlığını unutmuştur biraz. Kendi değerini arka plana itmeye başlamıştır. Kadın kendine bunu yaparsa erkek nasıl kadına yapmasın?
Halbuki mutfakta aşçı, sokakta hanımefendi, yatakta fahişeyse eğer, doğada da seçendir misal. Hatırlamak lazım.

pamuk şekerli limonata

Hayat bana güzel yeminle! Şu sıralar sefa pezevenkliği yapıyorum bolcana. Ha ne zaman yapmıyorum o ayrı tabii de son zamanlarda abarttım biraz.

Ziyadesiyle mutluyum çünkü. Oh, afiyet olsun! Çooook uzun zamandır kendimi bu kadar özgürleştirmemiştim de ondan bu şımarıklığım. Kendimi güzel, mutlu, dinç, enerjik hissediyorum. Nasıl hissediyorsam da öyleyimdir zaten. =)

Hayatın tadını çıkarmayı sizden öğrenecek değiliz sonuçta! Velhasıl kelam hayat çok güzel yaşamasını bilene. Zannımca ben de özellikle şu sıralar yaşamasını biliyorum sanki. Ne bileyim yük olarak taşımayı tercih ettiğim şeylerin çoğundan kurtuldum misal. He bu demek değil ki bir daha hiç yüklenmeyeceğim bir şeyleri; ama en azından şu an kafam rahat ya yetiyor bana.

İstisnasız her andan keyif alıyorum. Gökkuşağını kaydırak yapmışım gibi. Öyle bir coşku var ki kanatsız uçacağım yapabilsem. He sor bir neden? Ne aşık oldum ne oyun yazdım ne de başka bir şey. Sadece enteresan bir şekilde algım değişti. Her şey aynı algım farklı. Hayatımız yaptığımız tercihler işte. Ben de bunu tercih ediyorum şu an. Valla da tavsiye ederim.

Yerim len!

1 Ağustos 2013 Perşembe

kendime bir takım notlar

Ne günlük hayatta kaybolacaksın ne de başkasının hayatında. Kendin olsan yeter aslen. Şimdi mesela çiçek içten dışa büyür ya, doğada böyledir yani, heh sen de içten dışa kendin ol. Önce içeride hallet sorunlarını. Sonra dışarıyı düşünürsün. Hatta bi' şey diyeyim mi bak, içeriyi hallettiğin vakit dışarısı kendiliğinden hallolmuş olacak. Yani bence tabii. Yine nasıl biliyorsan öyle yap da, aklında da bulunsun